Slutty Barn

"Onu istiyorum!" diye atıldı genç kız, gördüğü aşırı hoş ayakkabıları işaret ederek. Tezgahtar hızla atıldı ve kızın gösterdiği siyah topukluları standın yanındaki raflardan çekip getirdi.
Adam ayakkabıları kutudan çıkartırken Brooke çocuklar gibi gülümsüyordu.
Mağazanın hoparlörlerinden yükselen müziğe mırıldanarak eşlik ederken telefonu şiddetli bir biçimde titredi. Poşetlerin arasında görünmez kesilen çantasını bir süre aramak zorunda kalsa da telefonun yeri belliydi. Gelen mesaj her neyse, okumak için daha fazla vakit kaybına gerek yoktu.
Gelen mesaj Gossip Girl'dendi. Üvey kız kardeşi Cecilia'nın erkek arkadaşı Sebastian ile nerede ne zaman ne yaptığıyla ilgili saçma bir mesajdı kızın merakla açıp okuduğu...
Bir süre ayakkabı denemeye devam etti. Canı sıkılmaya başlamıştı.
O sırada tanıdık bir sesin kendine seslendiğini duymuş gibi oldu... Arkasını döndü ve kimseyi göremeyince yanıldığını anladı.
Birkaç dakika sonra aynı olay yinelendi. Fakat Brooke bu defa arkasına döndüğünde karşısında biri duruyordu. Kızıl saçlara ve gayet ilgi çekici bir gülümsemeye sahip olan Tinsley Carmichael sırıtmış, Brooke'un bir köşede kendini bekleyen alışveriş poşetlerine bakıyordu.
"Selam Tins..." dedi kız en sonunda. "Naber?"

İçim hala köpürüyordu. Belki de Jodelle ile yaptığımız kavgadan dolayıydı, belki de intikam alma arzum..
Ah o intikam arzusu kimlerin başını yakmamıştı ki. Waverly de kraliçe olmak çok kolay bir işti. Sonuçta herkesin ağzı açıktı. Ve sürekli sırlarını söyleyip dururlardı.
Ne kadar da aptallar ama.
Neyse sonuç olarak intikam istiyordum. Ben Tinsley Carmichaeldim. Ve kimse benimle öyle konuşamazdı. Bunu öğrenecekti Jodelle.
Üzerime kısa bir etek ve üzerime sıradan bir bluz geçirip evden çıktım. Doğru düzgün giyinmediğim zamanlarda bile etkileyici göründüğümü düşünürdü herkes. Kaldırım da öyle boş boş yürürken kendimi bir dükkan da buldum.
İçerisi çok ferahtı. Ve gözüme tanıdık bir yüz görünmüştü.
''Hey, Brooke'' dedim. Ama ayakkabıya öyle dalmıştı ki, beni duymamıştı. Gülümsedim. Bir alışveriş çılgını daha. Arkadan yaklaştım. Ama beni hala farketmemişti.
''Brooke'' dedim sadece bu sefer. Dönüp bana baktı. Bu sefer farketmişti beni.
''Selam Tins..'' dedi Brooke sonunda. ''Naber?''
Şöyle bir tarttım kendimi. İyi miydim? Evet. Kızgın mıydım? Kesinlikle evet. Ve intikam istiyor muydum? Kesinlikle evet!
''Öyle böyle işte. Jodelle ile büyük bir kavga ettik'' dedim ve daha da gülümsedim.

Jodelle? Genç kız duraksadı... Jodelle de kim diye soracakken toparlandı ve gülümsedi. Jodelle şu Brooke'un partilerine gelip, mükemmel partiler verdiği için sürekli onu tebrik eden kız değil miydi?
"Hangi Jodelle?" diye sordu umursamazca ve yeniden ayakkabı reyonuna doğru ilerlerken ekledi, "Şu um... Xena'cı olan mı?"
Xena'cı derken sırıtmıştı. Brooke her zaman politikadan uzak durmuştu. Eğer siz başkanın ve başkan olmak isteyenler kapışmasından başı ağrıyanlardansanız... Gelin de Constance Billard'da kraliçe olmak isteyen kızların soğuk savaşlarını dinleyin.
Farkı kesinlikle göreceksiniz!
Arkasını döndü ve ellerini göğüs hizasında birleştirip Tins'e baktı. "Tanrı'm... Döneklerle arkadaşlığı korumak zordur zaten."
Sessizliğini korumakta zorluk çektiğini fark edebiliyordu kız Tinsley'in. Sanki karşısındaki kızıl kafalı şeytan konuşmak ve dönek arkadaşına karşı nefret kusmak istiyordu... Bu bakışı iyi tanırdı. Xena'da şu günlerde Chanelle'e böyle bakıyordu çünkü.
"Anlatsana." dedi ve eliyle mağazanın sağ köşesindeki dinlenme bölümünü işaret etti. Oturarak konuşmak daha iyiydi... En azından ayakta dikiliyor olmazlardı.

"Anlatsana." dedi Brooke ve eliyle mağazanın dinlenme yerlerini gösterdi. Benim için uygundu. Sonuçta şu an da acayip kızgındım. Ve ben acayip kızgınken kimse yanıma yaklaşmak istemezdi. Ve ben kızgınken hiçbir şeyi umursamazdım.
Gözüm sadece hedefte, intikamda olurdu.
Mağazanın dinlenme koltuklarından birine oturduk. Bu koltuk bana annemin italyadan getirtiği koltukları anımsatmıştı. O koltuklar yüzünden babamla büyük bir kavgaya girişmişlerdi.
Ve ben de onları takmamıştım. Çünkü aklım yine başka bir partideydi.
Hava soğuk değilse açık alan partilerini severdim.
Derin bir iç çekip ellerimi birbirine kenetledim. Nerden başlayacağımı bilmiyordum.
Bildiğim tek şey çok sinirli olmamdı.
''O adi sürtüğün taraf değiştirmesi hakkında onunla konuşmak istemiştim sadece. Niyetim kavga felan etmek değildi. Ama işi o noktaya getirdi. Resmen beyni yıkanmış gibi. Tek gördüğü Xena! Ama üzülmüyorum onun için. O böyle görmeye devam etsin. Bana söyledikleri için onu mahvedeceğim!'' dedim

Jacob'dan gelen bir mesajla dikkati dağılmıştı aslında... Ne kadardır görüşmediklerini merak ediyordu. Şu sıralar çocuğun kimlerle olduğu hakkında arada sırada GG'den birkaç bildiri alıyordu o kadar.
"Ne dedin?" diye mırıldandı elindeki telefonu çantaya geri koyarken.
Tinsley'in Jodelle ile ilgili konuşmasının sadece sonuna yetişebilmişti... Carmichael sustuğunda kaşlarını çattı ve başını onaylamaz bir ifadeyle salladı.
"Çok yazık..." diye mırıldandı. "En yakın arkadaşlarından birini satması yani."
Bu cümlenin üstüne yüzü buruşan Tinsley'e bakarak sırıttı. "Ah, şu an ne kadar kızgın olduğunu tahmin bile edemiyorum..."
Homurdanan kızıl saçlı kız birkaç nefret sözcüğü daha sarf etti. Amacı neydi tam olarak anlayamamıştı Brooke. Jodelle'i aslına çevirmek mi, yoksa onu mahvetmek mi?
"E yani..." diye mırıldandı. "Sonuç olarak ne yapacaksın?"

''Imm.. İntikam''

Evet. İçimde ki ses intikam! diye bağırıyordu. İntikam alacaktım. Çünkü Tinsley Carmichael bunu kimsenin yanına bırakmazdı.
Şimdi de bunu kimsenin yanına bırakmayacaktım.
Ama ona ne yapabilirdim? Waverly de olsaydım, herkesin sırlarını bildiğim için, o sırları açıklardım.
Bu açıklama sonucunda büyük bir karmaşa oluşurdu.
Bu kargaşa sonucunda da, kimden intikam olıyorsam, o kişi bundan sıkılırdı. Bunu yapmadığını iddaa ederek yalanlar söylerdi. Ve sonunda.. Bunu kabul ederdi.
Ve asıl ondan sonra olaylar başlardı. Ah eski günler..