Sigarasını dudaklarına götürerek bir kez daha içine çekti. Küçücük kalmış sigarayı yere fırlatarak ayakkabısının tabanıyla ezdi, karanlık yolda sessizce yürürken şimdi ne yapacağını bilmiyordu. Genelde böyle zamanlar çok nadir olurdu çünkü ya bir partiye davetli olurdu ya da arkadaşlarıyla kusana kadar içerdi. Bu olaylar NY'da yaşayan bir genç için çok sıradan şeylerdi. YDY'da gördüğünüz kişilerin çoğu böyledir çünkü, hiç biri ailesinin ne dediğini umursamaz. Aslında aileleri de onları umursamaz, kendilerini utandıracak bir şey yapmadığınız sürece serbestsinizdir. Jacob'ın aileside bunlardandı, 2 gündür eve gitmemiş Palace Hotel'de kalıp tüm gününü Brooke ile geçirmişti. Ah Brooke... O olmadan günleri nasıl geçerdi ki? Muhtemelen sıkıcı ve sıradan. Ama Brooke ile geçirdiği her an sıradışı ve eğlenceliydi. Hayatının en güzel dönemini onunla paylaştığı için mutluydu. Elinde sürekli döndürdüğü son model telefona baktı. Brooke'a mesaj atmalıydı belki de, bu saatte uyuması gibi bir ihtimal yoktu zaten. Büyük ihtimalle üvey kardeşi Marguriette ile film izliyor ya da dışarıda volta atıyordur. En azından o ne yaptığını umursayan bir aileye sahip. Telefonun tuş kilidini açtı, yeni mesaj kısmına gelerek parmaklarını ekranda gezdirdi.
'Seni özledim. Palace Hotel'deyim, lütfen gel.'
Gönder tuşuna bastıktan sonra telefonu cebine koydu. Muhtemelen birkaç dakika sonra gelecek ve Brooke limuziniyle Palace Hotel'e gelecekti. Her zamankine göre soğuk bir gün olduğundan adımlarını hızlandırarak içeriye girdi. Günde 6-7 kez sigara içmek için hotelin bahçesine gidip birkaç dakika sonra dönerdi. Odasından içeriye adım attığı saniyede *bip* sesini duydu. Yüzünde küçük bir tebessümle mesajı okudu.
'Yarım saate ordayım.'
Brooke'un evinin hotele çok uzak olmadığı düşünülünce yarım saatin çoğunu hazırlanmaya harcayacağına emindi. NY kızlarının hepsi böyleydi.
Anasayfa 
Konu: Buluşma 
C.tesi 04 Eyl. 2010, 21:08